23/01/2018 / Anakronik Mecmua
Aşağıdaki metin, Kemani Tatyos Efendi’nin 13 Mart 1913’teki ölümü üzerine dostu Ahmed Rasim Bey tarafından 1 Nisan 1913 tarihli Tasvir-i Efkâr gazetesinde yayımlanan makalenin Latin harflerine çevrilmiş halidir.
Kemani Tatyos Efendi’nin 13 Mart 1913’teki ölümünden birkaç hafta sonra, dostu Ahmed Rasim Bey tarafından Tasvir-i Efkâr gazetesinde bir makale yazılmıştır. Ahmed Rasim Bey yazısında; bugün bazı şarkıları, Türk müziğine en bigâne kimseler tarafından dahi ezbere bilinen Tatyos Efendi’nin, yaklaşık on kişinin katıldığı cenaze töreni, yaşadığı devirde çektiği sıkıntılar, mizacı, sanatı hakkında bilgiler vermektedir. Makalenin bir başka özelliği ise Tatyos Efendi’nin en meşhur şarkılarından “Gamzedeyim deva bulmam”ın bilinmeyen dörtlüğünün ortaya çıkmasıdır.
Tasvir-i Efkâr, 19 Mart 1329 / 1 Nisan 1913, s. 2.
Ahmed Rasim
Yine bir sanatkâr, kefen be-dûş-i zaruret [kefenlenmiş] olarak memleketin bir bucağında açılmış olan hufre-i ademiyete [yok oluş çukuruna] yuvarlandı, gitti; ne matbuat, ne Ermenilik müteessir oldu. Ne de Osmanlı musikiperverliği, uful-i üstattan [üstadın ölümünden] haberdar bulunduğunu ispat edecek bir sada-yı teessüf [üzüntüye dair ses] çıkardı.
Arada sırada değil, hemen ekseriya sanat ve marifete karşı gösterdiğimiz küfran [nankörlük] ve lakaydiden dolayı yazık bize!
Zavallı musikişinas, evâhir-i ömrünü [hayatının son zamanlarını] fakr ü sefalet [yoksulluk] içinde geçiriyordu. Bir buçuk seneden beri çektiği karaciğer hastalığı, senelerden beri uğradığı müzâyaka-i maddiyyenin [maddi sıkıntıların] sima-yı gam-âgînine [gamlı yüzüne] serptiği sarılığı siyaha tebdil ede ede biçareyi kara toprağa kadar sürükledi. Efsûs [ne yazık] ki, cenazesini kaldıracak para değil, akrabasına çekilecek vefat telgrafnamesine kifayet edecek yüz para bile yok idi.
Son bestelerinden olan kesik kerem tarzındaki dilnişîn [gönüllerde yer etmiş] bir eserciğinin iki kıta-i tarumarında halini ne kadar safiyane tasvir etmiş idi:
“Gamzedeyim, deva bulmam
Garîbim bir yuva bulmam
Kaderimdir hep çektiren
İnlerim hiç reha bulmam
*
Ehl-i dilin yoktur kadri
Uğraşma Tatyos gayri
Neşâtın çok, kıymetin yok
Tâliine gel küs bârî”
Bilmem daha ne zamana kadar erbab-ı liyakat ve ehliyete karşı miskin, kadirnaşinas kalacağız? Bir zamanlar kemanının nagamât-ı hoş-âyendesini [beğenilen nağmelerini] dinlemek için etrafına cem olan bin, bin beş yüz müstemiden [dinleyenlerinden], dün cenazesinde on, on beş fert bulunamadı. Kadıköy Ermeni Kilisesi’nde istirahat-ı ruhu için ayin-i ruhani icra edildiği zaman derun-i mabet gayetle tenha idi. Ârâmgâh-ı ebedîsine [ebedî dinlenme yerine] cesedini nakleden arabadan maada üç araba ardı sıra koşuyordu. Mezaristanda kabrini bile adeden ihata edemedik. İnsanın, “Yuh olsun sana ey sanat, buralarda ne sürünüp duruyorsun?” diyeceği geliyordu.
*
Üstad-ı şehîr Tatyos Efendi Manok Ağa namında birinin sulbünden Ortaköy’de dünyaya gelmiştir. Hîn-i vefatında [öldüğü zaman] 55 yaşlarında olduğu kayd-ı mahsusundan anlaşıldı. Şu halde 1274 [1858-59] senesinde doğmuş demektir.
Üç fakir hemşiresi, bir dul haremi, şimdi matem-güzârıdırlar.
Musiki-i Osmaniye rast, uşşak, hicazkâr-ı kürdi, karcığar, suznâk peşrevleriyle bir karcığar, bir de hüseyniden olmak üzere iki saz semaisi ve makamât-ı muhtelifeden pek çok şarkı ihdâ eylemiştir [hediye etmiştir]. Bilhassa rast’tan:
“Çeşm-i cellâdın ne kanlar döktü Kâğıthâne’de”
“Beni dilsîr ederken visâli, ah visâli”
“Mey-i la’liyle dil mestâne olsun”
Uşşak’tan:
“Rahmı yok bir yâre düştüm el aman ey gonca-dehen”
“Rûhum musun ey rûh-i safâ-bahşı cihânın”
Hicazkâr-ı kürdi’den:
“Ehl-i aşkın neşvegâhı kûşe-i meyhânedir”
“İltiyâm-ı zahm-ı aşkın var mı doktor çâresi”
“Ye’s ü mâtemhânedir şimden-gerû âlem bana”
Suznâk’ten:
“Sûznâk-i fasl-ı aşkı söyleyim dinle yeter”
“Atfetme sakın hançer-i müjgânını ey mâh”
“Gel elâ gözlüm efendim yânıma”
Hüseyni’den:
“(Of) gönül düştü yine gülzâr-ı zevke”
“Pek cüdâ düştüm gülümden âh”
Hicaz’dan:
“Bilsen ne bela geçti şu bîçâre serimden”
matlalı şarkıları gibi bir hayli bestesi zîb-i hafıza-i enam olmuş idi.
Maahâzâ henüz gayrımünteşir bir hayli âsârı da mevcuttur.
*
Hatırımızda kaldığına göre piyasa çalgıcılığına iptida kanun çalmak ile dahil olmuştur. Romanya’da, İzmir’de ve şehrimizde gençliğinde “Pirinççi” namıyla maruf Kuledibi’ndeki gazinoda dahi icra-yı hüner eylemiştir. Mebde-i şöhreti, kendisinin hikâye ettiği veçhile Şehzadebaşı’nda Direklerarası’nda merhum Mehmed Efendi’nin kıraathanesidir. Kendisini ilk defa olarak burada gördüğümü hatırlıyorum. Fevziye Kıraathanesi’ne devamı esnasında âsâr-ı üstadanesi yavaş yavaş intişara başlamıştır.
Bestekâr-ı mağfur Şevki Bey’e şedit hususiyeti var idi. Notası gayetle kuvvetli, kemanı bir zamanlar pesendide-i musikiperverân idi.
Şarkı ara nağmelerinin tatbikinde, tasnifinde, icat ve ihtiraında emsaline tefrik ile namdar olduğu gibi bilhassa peşrevlerindeki letafet-i nagamâtıyla dahi şöhret-i mahsusa kazanmıştır.
Karcığar makamını, müteveffanın peşrev ve semaisine medyunuz desem, çok çok görülmez; bu makamdan “O mâhitâb-ı işve…” terkibi ile başlayan galiba çenber usulünde bir de bestesi olduğunu biliyorum.
Şarkılarında güfte taksimi hususunda ender görülen kusurdan maada tab-ı musikimize muhalif hiçbir şeye inhiraf yoktur. Peşrevlerinde ise bu kusur asla mesmû olamaz [duyulamaz]. Hicazkâr-ı kürdi peşrevi bu mukabil en ince, en hurdeli bir enmuzeç-i seridir [baş örneğidir].
Kendisi gibi yine bu sanatın hor ve hakir darbeleri altında ezilip terk-i hayat eylemiş olan Kemençeci Vasil her ne zaman Tatyos’un tabirât-ı mahsusadan olduğu üzere ustalığından bahsedilse, “O yapsın, ben çalayım” der idi, filvaki pek çok defa tesadüf ettim. Tatyos da Vasil’i ağlamadan dinlemez idi.
*
Acaba cenazesinin parası olmayan bu sahib-i hünerin seng-i mezarını kimler dikecektir? Ruhuna ithaf edilmiş bir hiss-i takdir manasını istimal edecek olan ufak bir salîb-i hârâîyi [granit hacı] elbette zaman Tatyos hocaya çok görmez. Bu bâbda Ermeni matbuatı tarafından açılacak ianeye iştirak edenlerimiz elbette bulunur ümidindeyim. Musikişinasânımız ve bilhassa Rauf Yekta Bey biraderimiz tarafından sanat ve âsârı hakkında bir mütalaa-i fenniyye tahririyle, ruh-i sanatkârı şad eylemek ümniyesini [umudunu] şuracıkta an-samimü’l-kalp [yürekten] arz eylerim.